Dünya hızla bir “Yeşil Dönüşüm” sürecine sürükleniyor. Medyada sürekli çevreci bir kurtuluş anlatısı dolaşsa da, bu dönüşümün arkasında yatan psiko-politik yapı, küresel bir gözetim, vergi ve kontrol sistemine işaret ediyor. Türkiye’de TBMM’ye sunulan İklim Kanunu da bu küresel çerçevede değerlendirilmeli. Psikomedya olarak bu yeni düzeni, medya dili, algı yönetimi ve psiko-tarihsel gelişmeler üzerinden inceliyoruz.
Karbon Sıralaması: Kim Kirletiyor, Kim Ödüyor?
Çin: %30’un üzerinde karbon salımıyla dünyada 1. sırada.
ABD: %15 civarında payla 2. sırada.
Hindistan: %7
AB ülkeleri toplamda %8-9 civarında.
Türkiye: Dünya karbon salımı sıralamasında yaklaşık %1 pay ile 16. sırada.
Peki neden Türkiye'ye ağır yükümlülükler düşüyor? Bu adil mi, yoksa yeni bir hegemonya biçimi mi?
İklim Kanunuyla Ne Geliyor?
İklim Değişikliği Başkanlığı: Yeni bir bürokratik katman. Kararları kim verecek? Ankara mı, Brüksel mi?
Karbon Vergisi (ETS): Şirketler ödeyecek ama maliyet vatandaşa yansıyacak. Benzin, ekmek, enerji zamlanacak.
Sınırda Karbon Düzenlemesi: AB'nin kurallarına uymayan ürünlere ek vergi. İhracatçımız zorlanacak.
Yeşil Finansman: Büyük sermaye gruplarına “çevreci yatırım” adı altında teşvik.
Adil Geçiş: İşini kaybeden kömür işçisine belirsiz vaatler. Gerçekte bir plan yok.
Psiko-İklimsel Disiplin: Davranışın Kodlanması
İklim söylemleri sadece doğayı değil, bireyin günlük davranışlarını da şekillendirmeye başladı:
Karbon ayak izi üzerinden kişisel denetim: Tüketim alışkanlıkları, dijital izler üzerinden takip ediliyor.
Uçuş, et tüketimi, ısınma davranışları: ‘Sorumlu yurttaş’ kimliği bu yeni disiplinin merkezinde.
Medya Dili: Yeşil Etiketli Algı Yönetimi
Medyada çevreci görsellerle desteklenen ama içeriği sermaye-odaklı politikalar.
“Doğa için fedakârlık” söylemiyle kemer sıkma politikalarının meşrulaştırılması.
Eleştiriler “bilim karşıtı” olmakla yaftalanıyor.
Psikopolitik Eleştiri: Bu Gerçekten İklim İçin mi?
Tarih boyunca krizler, kitle yönetiminin en etkili aracı oldu. Bu kez kriz: iklim.
İtaat edilebilir, izlenebilir, vergilendirilebilir bir toplum modeli.
Bugün fark edilmeyen kölelik düzeni, yeşil etiketle meşrulaştırılıyor. Psikolojik olarak insanlar “doğruyu yapıyorum” inancıyla denetimi içselleştiriyor.
Sonuç: Yeşil Maske Düşüyor mu?
İklim sorunları elbette gerçek, ancak çözüm adı altında kurulan sistemin küresel egemenlik araçları içerip içermediğini sorgulamak zorundayız. Medya bu süreci nasıl şekillendiriyor? Kim kazanıyor, kim kaybediyor?
Bu yeni düzende halkın değil, küresel elitin çıkarı mı korunuyor?
Sizce bu yasa gerçekten çevre için mi, yoksa dijital çağın görünmez zincirleri mi örülüyor?