Sevginin Psikanalitik ve Psikotarihsel Anatomisi: Yetişkin İnsan Neden Genç Bir Kalpte Kendini Arar?

Yetişkin insan genç bir kalpte aşkı değil, kendi kayıp çocukluğunu arar. Oysa hiçbir gençlik, başkasının yarım kalmış hikâyesini tamamlayamaz. Gerçek iyileşme, başkasının gençliğini tüketmekte değil; kendi gençliğini yeniden uyandırma cesaretindedir.

Ahmet Turan Yıldız

12/12/20256 min read

Yetişkin İnsan Neden Genç Bir Kalpte Kendini Arar?

Yazıya geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var. Kendimizi tanımak toplumu, toplumu tanımak yine kendimizi tanımaktır. Yazıyı okuduktan sonra kendinize soracağınız soruları yazı sonunda verdim. Ama önce merakınızı giderelim.

Modern dünyada “aşk yaş tanımaz” cümlesi bir teselli değil, bir reklam sloganı hâline getirildi.
Oysa psikanaliz de psikotarih de başka bir hakikati fısıldıyor:
Yetişkinin genç bir kalbe duyduğu çekim çoğu zaman aşkın değil, eksik kalmış bir çocukluğun yankısıdır.

İnsan genç bir bedenin enerjisine değil, kendi içinde gömülü kalan o canlılığa özlem duyar.
Ve çoğu ilişki, tam da bu yanlış adreslenen özlemin sessiz acılarıyla başlar.

Bu yazı, Freud’dan Fromm’a, Erikson’dan Jung’a uzanan geniş bir psikolojik ve psikotarihsel perspektifle şu sorunun peşine kısa dokunuşlarla düşüyor:
“Neden gençliğe tutuluruz, ama sonunda kendi yaralarımızla karşılaşırız?”

İnsanın aşkı, yalnız bugünün duygusuyla değil; çocukluğunun gölgesi, toplumunun kurduğu normlar, kültürün aktardığı roller ve tarihsel hafızanın kalıplarıyla şekillenir.
Bu yüzden bir yetişkin genç bir kalbe yaklaşırken aslında yalnızca bir kişiye değil—kendi geçmişine, kendi toplumuna, kendi kültürel yarasına da yaklaşır.

Ve çoğu zaman fark etmeden şu sorunun etrafında döner:
“Kendimde eksilen neyi, başka birinin gençliğinde arıyorum?”

Tam da burada, günlük hayattan bildiğimiz o sessizlik devreye girer.
“Abi, 25 yaşında bir kızla tanıştım; yanındayken kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum,” diyen 42 yaşındaki adamın sessizliği gibi.
Kadının ne hissettiğini sorduğunuzda gelen o derin, rahatsız edici sessizlik gibi.
Bu tür sessizlikler psikanalitik olarak yüksek bilgi içerir .

Freud: Arzunun İzlediği Yol Çocukluğa Döner (Freud, 1905)

Freud, yetişkinlik ilişkilerinin çocukluktaki arzuların, yaraların ve beklentilerin yeniden sahnelenmesi olduğunu söyler.
Ona göre:
“Yetişkin sevgi ilişkisi, çocukluğun bastırılmış arzularının tekrar sahneye çıkmasıdır.”

Genç bir kalbe duyulan çekim çoğu zaman bilinçdışı bir geri çağırmadır:
Yetişkin, kendi yorgun benliğinde kaybettiği canlılığı genç bir bedende değil, kendi geçmişinde arıyordur aslında.

Tıpkı 25 yaşındaki genç kadının kahkahasında, kızın kahkahasını değil; adamın çocukken susturulmuş kahkahasını duyması gibi.
Arzu geriye doğru yürür. Hep.

Erik Erikson (Psikotarih): Tamamlanmamış Gelişim Evreleri ve Gençliğin Cazibesi (Erikson, 1950)

Erikson, insanın hayatını sekiz büyük gelişim evresine böler.
Her evre çözümlenmesi gereken bir çatışma taşır.

Gençliğe duyulan yoğun çekim özellikle şu iki evrede köklenir:

  • Kimliğe karşı Rol Karmaşası (Ergenlik)

  • Yakınlığa karşı Yalıtılmışlık (Genç Yetişkinlik)

Eğer yetişkinlikte kişi kendi kimlik bütünlüğünü tam kuramamışsa, genç bir kalpte kendi yarım kalmış kimliğinin yansımasını bulur.
Bu bir aşk değil, bir “tamamlama fantezisi”dir.

Hayatın içinden küçük bir örnek:

Bir kadın, kendisinden genç biriyle ilişki yaşarken şunu fark eder:
O genç adamın özgüvenine, korkusuzluğuna değil; kendi gençliğinde yaşayamadığı cesarete tutulmuştur.

Erikson burada şunu der:
“İnsan tamamlayamadığı evreyi başka birinin hayatında tamamlamaya çalışır.”

Lloyd deMause (Psikotarih): İç Çocuğun Tarihi, Aşkın Arka Planını Belirler (deMause, 1974)

deMause’un ünlü tezi şudur:
“Tarihin motoru, çocukluk deneyimleridir.”

Yani bir insanın sevgi biçimi yalnız kendi değil, toplumunun çocukluk mirasıyla da şekillenir.

Eğer bir toplumda yıllarca:

  • korku kültürü,

  • otoriter ebeveynlik,

  • duygusal ihmâl,

  • kontrol ve baskı

yaygınsa…

o toplumun yetişkinleri gençliğe şu nedenle yönelir:
Kendi kayıp masumiyetinin kolektif bir telafisi.

Bu bireysel bir romantik tercih değil; psikotarihsel bir tepkidir.

Fromm: Sevgi Bir Emek İlişkisi, Bir Tüketim Nesnesi Değildir (Fromm, 1956)

Fromm’un en temel uyarısı şudur:
“Sevgi, tüketim toplumunun oyuncağı hâline geldiğinde, insanlar birbirini iyileştirmek yerine tüketmeye başlar.”

Bu bağlamda yetişkinlerin gençliğe yönelişi, çoğu zaman tüketim kültürünün en derin yarasıdır:
Gençlik, piyasada en çok aranan ‘enerji kaynağı’dır.

Bir adam, kendisinden genç bir kadına ilgi duyar çünkü o kadının canlılığı, kendi hayatındaki tükenmiş alanları ona hatırlatır.
Bu bir aşk değil, bir “yeniden şarj olma” yanılsamasıdır.

Fromm buna “piyasa sevgisi” der.
Bu ifade toplumsal eleştirinin sertliğini artırır .

Jung: İçimizdeki Gömülü Çocuğun Yankısı (Jung, 1959)

Jung’a göre her insanın içinde “Çocuk Arketipi” bulunur:
Yaratıcılık, umut, yenilenme ve masumiyetin kaynağıdır.

Bu çocuk gömülmüşse, kişi onu başkasının gençliğinde arar.
Jung’un keskin cümlesi şöyledir:

“Kendindeki çocuğu reddeden, onu başkasında tanrılaştırır.”

O yüzden 38 yaşındaki kadın 24 yaşındaki çocuğun “masumiyetine” âşık olur.

Winnicott: Genç Bir Kalbin Zamanı, Yetişkinin Yaralarına Merhem Olamaz (Winnicott, 1960)

Winnicott’un uyarısı etik bir zemindedir:
“Bir insanın gerçek kendiliği, başkasının duygusal yüküyle büyüyemez.”

Yaş farkı olan ilişkilerde genç olan kişi çoğu zaman kendi gençliğini:

  • fazla erken olgunlaşarak,

  • duygusal yük taşıyarak,

  • kendi yolundan koparak,

  • bir yetişkinin iç yarasını tamir etmeye çalışarak

kaybeder.

Bu, kendilik ihlâlidir.

Klein ve Ferenczi: Travmanın Tekrarı ve Yanlış Nesne Seçimi (Klein, 1946; Ferenczi, 1932)

Klein’ın içsel nesneler kuramı, yetişkinin genç bir kalpte gördüğü “ışığın” çoğu zaman kendi kayıp anne-baba imgesi olduğunu söyler.

Ferenczi’nin gözlemi daha da serttir:
“Çözemediğin acını başkasının genç hayatında tamir etmeye kalkarsan ilişki bozulur.”

Genç olan bu durumda:

  • fazladan yük taşır,

  • hızlandırılmış duygusal olgunluğa zorlanır,

  • kendi gençliğini yitirir.

Bu sevgi değil, aktarılmış travmanın döngüsüdür.

Horkheimer, Adorno ve Elias: Modern İnsan Neden Gençliğe Tapar? (Adorno, 1951; Horkheimer, 1947; Elias, 1939)

Frankfurt Okulu düşünürleri der ki:

Toplum endüstrileştikçe:

  • birey yalnızlaşır,

  • kendilik değeri zayıflar,

  • “gençlik kültü” kutsanır.

Adorno’nun tespiti nettir:
“Tüketim toplumunda gençlik, insanın kaybettiği canlılığın fetiş nesnesi hâline gelir.”

Elias ise bu durumu “sivilizasyon sürecinin ruhsal bedeli” olarak yorumlar.

Burada medya eleştirisi, toplumsal ritüellerin çöküşüyle birleşir.

Foucault: Yaş Farkı = Güç Farkı (Foucault, 1978)

Foucault, ilişkilerde iktidarın her zaman az ya da çok olduğunu söyler.
Yaş farkı büyüdükçe güç farkı da artar:

  • Tecrübe

  • Ekonomik güç

  • Sosyal konum

  • Söylem hâkimiyeti

Bu yüzden Foucault’ya göre etik olan şudur:
“Hakimiyet kurabileceğin yerde geri durmak, sevginin ilk ahlakıdır.”

Okurun Aynası: Gençliğe Değil, Kendi İç Çocuğuna Yaklaşıyorsun

Bu metni okuyan her insan kendine şunu sorabilir:

Genç bir kalpte gördüğüm şey onun gençliği mi,
yoksa benim geçmişimin hâlâ kapanmamış bir yarası mı?

Birçok kişinin cevabı şudur:

  • Yoruldum.

  • Tükendim.

  • Unuttum.

  • Kaybettim.

  • Bir zamanlar olduğum kişiye özlem duyuyorum.

Bu yüzden psikanalitik ve psikotarihsel düşüncenin ortak cümlesi aynıdır:

Başkasının gençliğini değil, kendi iç çocuğunu arıyorsun.
Ve o çocuk başkasının gözlerinde değil, senin kendi derinliklerinde yaşıyor.

Sonuç: Gerçek Sevgi, Başkasının Gençliğini Değil, Kendi Geçmişini Onarmaktır

Psikanaliz bize bireysel yarayı gösterir.
Psikotarih bize toplumsal yarayı gösterir.
Modern psikoloji ise şunu fısıldar:

Kendi içindeki çocuğu uyandırmadıkça kimsenin gençliği seni iyileştiremez.

Gerçek iyileşme,
başkasının gençliğini tüketmekte değil,
kendi gençliğini yeniden üretmekte saklıdır.

📌 Psikomedya360 Okura Soruları

Bu yazıyı okuyan herkes, kendine şu soruları sorsun:

  • Genç birine duyduğum şey gerçekten ona mı, yoksa kendi kayıp tarafıma mı?

  • Bu ilişki bana ne veriyor, ondan ne götürüyor?

  • Güç, yaş, deneyim farkı duygusal dengeyi nasıl etkiliyor?

  • İçimde hâlâ uyanmayı bekleyen bir çocuk var mı?

Bu sorulara verilen dürüst cevap, gerçek sevginin ilk adımıdır.