Medyanın Örttüğü Hapishane: Modern Toplum ve Yeni Kölelik
Modern toplum, özgürlük ve bireysellik çağında yaşadığını iddia etse de, görünmez zincirlerle çevrelenmiş bir hapishane içinde varlığını sürdürüyor.
PSIKOTARIH VE MEDYA
Ahmet Turan Yıldız
4/17/20255 min read


Modern toplum, özgürlük ve bireysellik çağında yaşadığını iddia etse de, görünmez zincirlerle çevrelenmiş bir hapishane içinde varlığını sürdürüyor. Platon’un Mağara Alegorisi’nde zincire vurulmuş insanlar, yalnızca gölgeleri gerçek sanırken; günümüz insanı, medya, ekonomi, politika ve dinin inşa ettiği bir “gerçeklik simülasyonu”nun tutsağı. Bu yazı, modern toplumun bu görünmez hapishanesini, akademik kaynaklarla destekleyerek popüler ve akıcı bir şekilde ele alıyor.
Bir Matrix: İnsanlığın “Pil” Hali
1999 yapımı Matrix filmi, insanlığın bir simülasyon içinde yaşadığını ve sistemin enerji kaynağı olarak kullanıldığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Günümüz toplumunda da bireyler, biyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya indirgenmiş bir yaşam sürüyor. Yeme, içme, barınma gibi temel dürtüler, medya ve tüketim kültürünün sunduğu “sahte özgürlükler”le tatmin ediliyor. İnsanlar, üretim ve tüketim döngüsünde birer çark olarak işlev görüyor.
Filozof Herbert Marcuse, Tek Boyutlu İnsan (1964) adlı eserinde, modern kapitalist toplumun bireyleri nasıl tek boyutlu bir tüketim varlığına indirgediğini tartışır. Marcuse’ye göre, bireyler özgür olduklarını sansalar da, sistem tarafından sunulan seçenekler arasında sıkışıp kalmışlardır. Bu durum, bireyin varoluşsal anlam arayışını yok eder ve onu yalnızca tüketimle tatmin olan bir “hayvan” haline getirir. Zygmunt Bauman ise Akışkan Modernite (2000) adlı eserinde, modern insanın sürekli bir tatminsizlik döngüsünde yaşadığını ve bu döngünün sistemin sürdürülebilirliğini sağladığını belirtir.
Bu bağlamda, modern insan, “akıl ve ruh” sahibi bir varlık olmaktan uzaklaşarak, gündelik zorunluluklara hapsolmuş bir varlığa dönüşüyor. Sistemin en acımasız gerçeği, bireyin insan olma özünü çalmasıdır.
Hapishanenin Duvarları: Kontrol Araçları
Modern hapishane, fiziksel zincirler yerine zihinsel tutsaklık yaratır. Bu hapishanenin duvarları, dört temel araçla inşa edilir: medya, ekonomi, politika ve din.
1. Medya: Gerçekliğin Manipülatörü
Medya, bireyin gerçeklik algısını şekillendirerek sistemin en güçlü silahı haline gelir. Reklamlar, tüketimle tatmin olunabileceğini vaaz ederken; haberler, belirli bir dünya görüşünü “doğru” olarak dayatır. Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon (1981) adlı eserinde, medyanın gerçekliği bir “hiper-gerçeklik” ile değiştirdiğini savunur. Ona göre, modern toplumda gerçeklik, medya tarafından yaratılan imgeler ve simülasyonlarla yer değiştirmiştir. Örneğin, sosyal medya platformları, bireylerin kendilerini “özgür” hissettikleri bir alan gibi görünse de, algoritmalar aracılığıyla davranışlarını yönlendirir ve tüketim alışkanlıklarını şekillendirir.
Medyanın bu manipülatif etkisi, bireylerin eleştirel düşünme yeteneğini köreltir. Platon’un mağarasındaki gölgeler, artık televizyon ekranlarında, akıllı telefonlarda ve sosyal medya akışlarında dans ediyor.
2. Ekonomi: Borç ve Tüketim Kelepçesi
Kapitalist ekonomi, bireyi borç, kredi ve tüketim döngüsüne hapseder. David Graeber, Borç: İlk 5000 Yıl (2011) adlı eserinde, borç sisteminin bireyleri nasıl bir finansal bağımlılık tuzağına düşürdüğünü tartışır. Modern toplumda ihtiyaçlar, reklamlar ve toplumsal baskılarla yapay bir şekilde çoğaltılır. Bu durum, bireyin tatmin olmasının neredeyse imkânsız olduğu bir döngü yaratır.
Örneğin, bir birey yeni bir telefon almak için kredi çeker, ancak bu telefon kısa sürede “eski” kabul edilir ve yeni bir tüketim döngüsü başlar. Bu süreç, bireyi hem fiziksel hem de zihinsel olarak özgürlükten yoksun bırakır. Bauman’ın “tüketim toplumu” kavramı, bireylerin özgürlüklerini tüketimle eşitlemeye zorlandığını ve bu durumun onları sistemin birer kölesi haline getirdiğini vurgular.
3. Politika: Güvenlik ve Düzen İllüzyonu
Politik sistemler, bireylere güvenlik ve düzen vaadiyle yaklaşır. Ancak bu düzen, bireyin potansiyelini bastıran ve alternatif düşünceleri dışlayan bir kontrol mekanizmasıdır. Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu (1975) adlı eserinde, modern toplumların bireyleri nasıl “disiplin toplumu” aracılığıyla kontrol ettiğini tartışır. Foucault’ya göre, bireyler özgür olduklarını düşünse de, politik sistemler tarafından sürekli gözetim ve denetim altındadırlar.
Seçim süreçleri, bireylere özgürlük hissi verse de, genellikle sistemin sunduğu sınırlı seçenekler arasında bir tercih yapmaktan ibarettir. Noam Chomsky, Medya Denetimi (1988) adlı eserinde, politik sistemlerin medya ile iş birliği yaparak bireylerin algılarını nasıl manipüle ettiğini detaylı bir şekilde açıklar. Bu durum, bireyin gerçek bir değişim yaratma gücünden yoksun bırakılmasına yol açar.
4. Din: Maneviyatın Kontrol Aracı
Din, tarih boyunca bireylere anlam ve ahlaki bir rehber sunmuş olsa da, modern dünyada sıkça bir kontrol aracı olarak kullanılır. Karl Marx’ın “Din, halkın afyonudur” sözü, dinin bireyleri pasifize ederek mevcut düzene boyun eğmeye yönlendirebileceğini ifade eder. Modern toplumda, bazı dini kurumlar, korku ve otoriteyle bireyleri bağlar; manevi arayışları dogmaların hapishanesine sıkıştırır.
Örneğin, bireylerin inançları, belirli ritüeller ya da otoriteler aracılığıyla kontrol altına alınabilir. Bu durum, dinin özgürleştirici potansiyelini gölgeler ve bireyi bir başka zincire bağlar.
İnsanlık Nerede Kayboldu?
Modern hapishane, bireylerin hakikati sorgulama yeteneğini yok ederek varlığını sürdürür. İnsanlar, sistemin sunduğu gerçekliği sorgulamaktan alıkonulmuş, yalnızca gündelik döngülerini devam ettiren varlıklar haline gelmiştir. Marcuse’nin “yanlış bilinç” kavramı, bireylerin kendi köleliklerini özgürlük sanmalarını ifade eder. Sistem, bireyleri tüketimle tatmin olan “hayvanlara” dönüştürürken, onların insan olma özünü çalar.
Hakikate ulaşmak, bu hapishanenin duvarlarını sorgulamakla başlar. Ancak bu süreç, bireyin konfor alanını terk etmesini gerektirir. Platon’un mağarasından çıkmak isteyen birey, ışığın acı veren gerçekliğiyle yüzleşmeye hazır olmalıdır. Bu, toplumsal hapishanenin kapılarını aralamak için gereken ilk adımdır.
Özgürlüğe Giden Yol: Gölgeleri Reddetmek
Modern toplumun hapishanesinden kurtulmak, bireyin cesaretine ve sorgulama iradesine bağlıdır. Eleştirel düşünce, medya manipülasyonunu fark etmek, tüketim döngüsünden çıkmak ve politik sistemlerin illüzyonlarını reddetmekle başlar. Bauman’ın önerdiği gibi, bireyler “akışkan” bir dünyada kendi anlamlarını yaratmaya cesaret etmelidir.
Platon’un mağarasındaki tutsak, zincirlerini kırıp dışarı çıktığında, ilk başta ışığın acısına dayanamaz. Ancak bu acı, özgürlüğün bedelidir. Modern insan da, sistemin sunduğu gölge gerçeklikleri reddederek özgürlüğe adım atabilir. Bu, sadece bireysel bir çaba değil, aynı zamanda kolektif bir uyanış gerektirir.
Kaynakça
Baudrillard, J. (1981). Simülakrlar ve Simülasyon. Çev. O. Adanır, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
Bauman, Z. (2000). Akışkan Modernite. Çev. S. Çetin, İstanbul: Metis Yayınları.
Foucault, M. (1975). Hapishanenin Doğuşu. Çev. M. A. Kılıçbay, İstanbul: İmge Kitabevi.
Graeber, D. (2011). Borç: İlk 5000 Yıl. Çev. S. Kaya, İstanbul: Everest Yayınları.
Marcuse, H. (1964). Tek Boyutlu İnsan. Çev. A. Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi.
Chomsky, N. (1988). Medya Denetimi. Çev. Ş. Kaya, İstanbul: İletişim Yayınları.