Demokrasi Dalgası mı, Otoriter Geri Dönüş mü?

Soğuk Savaş’ın bitişiyle başlayan “demokrasi dalgası” beklentisi neden otoriterleşmeye dönüştü? Küreselleşme, medya, psikotarih ve liderlik sürekliliği arasındaki görünmez bağları çözümleyen kapsamlı bir analiz.

Ahmet Turan YILDIZ

10/27/20253 min read

Giriş: Soğuk Savaş’ın Sonu, Yeni Bir Başlangıç mı?

Soğuk Savaş’ın bitişiyle (1989–1991) birlikte insanlık, tarihin yön değiştirdiğine inandı.
Berlin Duvarı yıkıldı, ideolojiler çözüldü, “demokrasi dalgası” (democratic wave) dünyayı saracaktı.
Ancak beklenenin tam tersi oldu: otoriter geri dönüş (autocratic resurgence) başladı.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle özgürlük değil, süreklilik kazandı.
Yeni yüzyıl, artık ideolojik değil, yönetimsel bir istikrar çağını başlattı.
Anayasalar değişti, görev süreleri uzadı, liderler kalıcılaştı.
Üstelik bu defa meşruiyet, baskıyla değil “güvenlik” vaadiyle sağlandı.

Bu yeni dönemin adı küreselleşmeydi.
Ama küreselleşme, ekonomik ağları birleştirirken demokratik idealleri sessizce çözdü.
Tek dünya, tek pazar, tek dil, tek inanç biçimi…
Ve sonunda geriye tek bir evrensel değer kaldı: istikrar.

Medya ise bu dönüşümde yalnızca tanık olmadı; anlatının kendisi oldu.
Artık gazetecilik, “iktidarı denetlemek” değil, küresel düzenin estetiğini üretmek anlamına geliyordu.
Her “yaşlı lider” haberi, Batı’nın kendi gençlik ve ilerleme mitini yeniden kurduğu bir sahneye dönüştü.
Ve biz, bu büyük anlatının sessiz izleyicileriyiz:
Eleştirilen ama asla değişmeyen bir çağın rıza ortakları.

1. Medyanın Aynasında Görünmeyen Sistem

Uluslararası ajanslar sık sık aynı başlığı atar:

“Dünyanın en yaşlı devlet başkanı yeniden seçildi.”

Evet, haber doğrudur; ama asıl mesele neden hâlâ orada olduğudur.
Medya, bireyi eleştirir ama sistemi görünmez kılar.
Bu da etik manipülasyonun ters paradoksudur:

“Eleştirerek meşrulaştırmak.”

Batı medyası yaşlı liderleri eleştirirken, kendi demokratik modelini “genç” ve “dinamik” olarak yeniden üretir.
Oysa uzun görev süreleri, bireysel hırsın değil, küresel istikrarın finansal gerekliliğinin sonucudur.

2. Halkın Sessiz Teslimiyeti: Psikotarihsel Kör Nokta

92 yaşında bir liderin hâlâ görevde kalması, yalnızca siyasal değil psikolojik bir reflekstir.
Toplum, korkularını “istikrar” adı altında kutsar.
Bu, psikotarihsel anlamda baba figürü sendromudur.

“Toplumlar, çocuklukta bastırdıkları korkuları baba-devletin güveninde yeniden üretir.” Lloyd deMause

Genç kuşak değişim ister, ama yaşlı liderin varlığı “tanıdık travma”nın konforunu temsil eder.
Böylece bireysel umutlar, kolektif teslimiyetle yer değiştirir.

3. 1990 Sonrası Dönüm Noktası: Otokrasinin Geri Dönüşü

1990’lar, demokrasi vaatlerinin değil otoriterleşmenin hızlandığı dönemdir.
Soğuk Savaş bitti, ama yeni düzen “tek dünya ekonomisi” oldu.
Sermaye serbestleşti, halklar değil.

1990’lardan itibaren:

  • Anayasal sınırlar kaldırıldı.

  • Görev süreleri uzatıldı.

  • Liderlik “vatanın sürekliliği” olarak yeniden tanımlandı.

Sonuçlar:

  • Ortalama lider yaşı 1970’lerde 55, 2020’lerde 62 (+7 yıl)

  • Ortalama görev süresi 5–7 yıldan 9+ yıla çıktı

  • Dünya nüfusunun %35’i yeniden otokratik rejimlerde yaşıyor (V-Dem, 2024)

Bu tablo, yalnızca “demokrasi kaybı” değil; yeni bir yönetim biçimini gösteriyor:

Otokratik Rıza Kapitalizmi halk, ekonomik güvenlik karşılığında özgürlüğünü gönüllü devreder.

4. Küreselleşmenin Mihenk Taşları: Tek Dünya, Tek Dil, Tek Ses

Küreselleşme yalnızca ekonomik değil, psikokültürel bir mühendisliktir.

  • Göç: Genç beyinler Batı’ya, yaşlı iktidarlar merkeze yöneldi.

  • Finans: Ulus-devletlerin yerini küresel ağlar aldı.

  • Din: İnanç, tüketime dönüştü; “tek din” pazarlama ideolojisine evrildi.

Farklılık değil, aynılık teşvik edildi.
Medya, bu aynılığın resmi sözcüsüne dönüştü.
Artık haber, bilgi değil; davranış üretim aracıdır.

5. Medya Ekonomisi: İstikrarın Dilbilgisi

Medya neden yaşlı liderleri eleştirirken aynı anda sistemin parçası olur?
Çünkü “kriz”, piyasanın düşmanıdır.
Sistem, kaosu değil öngörülebilirliği finanse eder.

“Kamusal akıl sömürgeleştirilmiştir.” Jürgen Habermas

Gazetecilik, hakikati değil yatırım güvenliğini koruyan bir tür algoritmaya dönüşmüştür.
Bu yüzden haberin estetiği, çoğu zaman güven hissini manipüle etme sanatıdır.

7. Sonuç: Sessizlikle Hükmeden Çağ

Dünya, yaşlanan liderlerle birlikte kolektif bir siyasal yorgunluk evresine girdi.
Küresel ekonomi, medya, din ve dijital kültür hepsi aynı zeminde birleşiyor:
istikrarın kutsallaştırılması.

Medya bunu “tarafsız habercilik” olarak sunuyor, ama aslında sistemin korkularını yeniden üretiyor.
Ve biz, bu sessiz rızanın izleyicileriyiz.

Gerçek medya okuryazarlığı, ne söylendiğini değil, neyin sessizce sürdürüldüğünü fark etmektir.
Çünkü çağımızın en gürültülü gerçeği, en sessiz haberlerde saklıdır.

Ahmet Turan Yıldız & Psikomedya360

“Modern çağda iktidar, sesle değil sessizlikle hükmeder; medya ise bu sessizliğin yankı odasıdır.”