Bilimin Sınırları: Akademi Ne Zaman İnanç Haline Geldi?

Bilim, bir zamanlar merakın özgür alanıydı; bugün giderek bir dogmaya, eleştirilemez bir otoriteye dönüşüyor. Üniversiteler sıralamalarla, fon çağrılarıyla ve PR görselleriyle süslenmiş bir “başarı vitrini” üretirken; hakikatin izini süren zihinler sessizliğe gömülüyor. Bu yazı, modern akademinin görünmeyen çürümesini, disiplin duvarlarından fon bağımlılığına, unvan kültünden mezuniyet kartellerine uzanan geniş bir çerçevede eleştiriyor. Bilimin nasıl metalaştığını, neden eleştirel düşüncenin sistematik şekilde bastırıldığını ve akademinin nasıl yeni bir inanç sistemine dönüştüğünü tarihsel, sosyolojik ve psikanalitik bir gözle analiz ediyor. Gerçek soruyu soruyor: Bilim hâlâ hakikati arıyor mu, yoksa sadece meşruiyet mi üretiyor?

Ahmet Turan YILDIZ

11/19/20255 min read

Bilimin Sınırları: Akademi Ne Zaman İnanç Haline Geldi?
Bir zamanlar bilim “anlamaya” çalışıyordu; bugün çoğunlukla “kanıtlamaya” çalışıyor. Merak yerini siparişe, sorgulama yerini meşruiyet üretimine bıraktı. Akademi, hakikatin değil, sistemin sözcüsü haline geldi. Bilim, eleştirilemez bir otoriteye, yeni bir dogmaya dönüştü. Türkiye’de olduğu gibi dünyada da “bilim” adı dokunulmaz bir tabu haline geldi. Oysa insanlık tarihi, özgür düşünceyle ilerledi.

Tam da bu yüzden, görünen fakat söze dökülemeyen o dış sesi ifade etmek adına bu metni, kendini bilime adamış insanlara adıyorum. Sınırları aşamayanlara da umarım bir gün kendi çizdikleri sınırları ihlal edecek cesaret gelir.

Disiplinlerin Duvarları: Bilgiden Kale, Bilimden Hapishane

Akademi önce bilgiyi sınıflandırdı, sonra parçaladı. Bugün bir fizikçi tarihçiyi, bir psikolog mühendisi anlamaz oldu; hatta anlamaya gerek bile duymuyor. “Benim alanım değil” cümlesi, merakın öldüğü yerdir.

Helen Longino, Science as Social Knowledge (1990) kitabında bilimin bireysel dâhilerden değil, topluluğun eleştirel etkileşiminden doğduğunu söyler. Disiplinler birbirine dokunmadığında bilim sekter bir tarikata dönüşür.

Einstein felsefe okumasa göreliliği, Freud edebiyatı tanımasa bilinçdışını, Darwin jeolojiyi, Wegener plaka tektoniğini ortaya atamazdı. Hepsi “alan dışı iş” yaptı. Bugün ise alan dışı makaleler Q1 dergilerde yayınlanmaz, TÜBİTAK ya da Horizon Europe fonu almaz.

Ünvanların Sığınağı, Eleştirinin Mezarlığı

Profesörlük, sorumluluk olmaktan çıkıp dokunulmazlık zırhına dönüştü. İbrahim Hakan Karataş’ın Akademik Eleştiri Kültürü (2024) editöryalinde Türkiye’deki eleştiri eksikliğinin 20 nedeni sıralanıyor: yetkinlik eksikliği, devletten korku, öğrenilmiş çaresizlik, politik kutuplaşma, ekonomik kaygılar…

Sonuç ortada: Eğitim reformları, pandemi müdahaleleri gibi devasa süreçlerde üniversitelerden neredeyse hiç ses çıkmadı. Birkaç STK raporu ve üç-beş tweet dışında akademi başını kuma gömdü.

Neoliberalizmin Fabrikası: Akademi Artık “Düşünmüyor”

Justin Micah Pack’in 2015 doktora tezi şu cümleyle başlar: “Academics no longer think.”

Akademi metriklere boğuldu: impact factor, H-index, proje puanları… Düşünmek yavaş iştir. Yavaş iş fon getirmez, atama-yükseltme puanı kazandırmaz.

Filip Vostal, A Sociology of Slow Academia (2025) makalesinde sorar: “Neden milyar dolarlık şirketler radikal fikirlerle doğuyor da, üniversiteler fikir mezarlığına dönüştü?”

Cevap nettir: Birinde risk sermayesi var; diğerinde iş güvencesi korkusu.

Fon = Yön

Bilim artık merakla değil, fon çağrılarıyla yön buluyor. TÜBİTAK, Horizon Europe, NSF… hepsinin “öncelikli alan” listesi var. Dışında kalanlara “marjinal, verimsiz, etkisiz” damgası vuruluyor.

COVID-19 sürecinde Pfizer-BioNTech aşısı %95 etkinlik ilan ettiğinde eleştirel çalışmalar aylarca dergilerde bekletildi. 2021’de The BMJ’deki whistleblower ifşası veri manipülasyonlarına işaret etti; ama herkes sustu. Çünkü kariyerler o verilere bağlıydı.

Eleştiri Yoksa Bilim de Yoktur

Lakatos’un Criticism and the Growth of Knowledge kitabında Kuhn, Popper, Feyerabend ve Toulmin aynı noktada buluşur: Bilim eleştiriyle büyür; eleştiri durursa çürür.

Constantine Skordoulis’in 2016 makalesine göre bilgi artık meta, patent ve know-how’dır. Eleştirel düşünce metalaştırılamadığı için sistem onu tasfiye eder.

Yapıcı Teklif: Yavaş, Cesur ve Eleştirel Bir Akademi

Somut öneriler:

  • Üniversitelerde zorunlu Disiplinlerarası Eleştirel Seminer dersi konmalı; fizikçi tarihçiye, ilahiyatçı nörobilimciye sunum yapmalı.

  • Atama-yükseltmede eleştirel etkinlikler (panel, açık mektup, tartışma) puanlanmalı.

  • Slow Science Manifesto (2010) modelinde yılda 3 ay fon bağımsız düşünme izni verilmeli.

  • Akademisyenler için anonim eleştiri platformu kurulmalı (PubPeer modeli).

  • Jürilerde mutlaka harici ve farklı ideolojik kamptan bir eleştirmen bulunmalı.

Disiplinlerarası Cesaret: İnsan Formül Değil, Hikâyedir

Bilimin yeniden insanileşmesi için disiplinlerin birbirine dokunması şarttır. Psikoloji tarih bilmeden, mühendislik felsefe bilmeden, ekonomi etik bilmeden ilerleyemez. İnsan bir formül değil, bir hikâyedir. Bilim hikâyeyi unuttuğunda yalnızca veri toplar, anlam üretmez.

Gerçek ilerleme, “alan dışı olmaya cesaret eden” zihinlerle gelir.

Akademik Başarı İllüzyonu: Sıralamalar, Fonlar ve Sessizliğe Gömülen Dehalar

Üniversiteler artık başarı üretmiyor; başarı görünümü üretiyor. QS ve THE gibi kuruluşlar hem veri topluyor hem para kazanıyor. Bu başarı değil, parayla üretilmiş simülasyondur.

Fon almak çoğu zaman bilim değil, bürokratik uyumdur. Önemli olan proje dosyasıdır, fikir değil. Sayı önemlidir, nicelik önemlidir, puan önemlidir.

Profesörlük: Bilimden Çok Statü Üreten Rutubetli Bir Merdiven

Profesörlük, sorumluluk makamı olması gerekirken “akademik emeklilik köşküne” döndü. Ders vermeden, öğrenciden uzak, eleştiri almadan geçirilen yıllar bilimin kan dolaşımını tıkar. Unvan büyür, merak ölür. Gerçek profesörler ise sessizlik duvarının ardında kaybolur.

Sessizliğe Gömülen Dehalar

Bilim ilerlemez çünkü yetenek desteklenmez. Dehalar sürgüne gönderilir, fon bulamaz, kadro alamaz, görünmez hale getirilir. Bilimsel katkı değil, uyumluluk ödüllendirilir. En yetenekliler ya kaçar, ya küser, ya idealini kaybeder.

Bir ülkenin bilim politikası, en yeteneklilerin kaderinde okunur. Bizdeki kader: sessizlik.

Akademinin Kuşatılması: İdeoloji, İnanç ve Mezun Karteli

Bilim, liyakatin değil aidiyetin tartıldığı bir loncaya dönüşüyor. Harvard Harvard’ı, Oxford Oxford’u kayırıyor. Mezuniyet ağları, cemaatleşmiş akademik müritlik sistemleri bilimi tarikatlaştırıyor. Bilgi kişilere değil, rozetlere emanet ediliyor.

Bu ortamda bilim, hakikatin değil, mezun kartellerinin bürokratik alt birimi haline gelir.

Çürümenin Toplu Özeti

Sıralama illüzyonu, fon bağımlılığı, unvan sığınakları, mezun kartelleri, desteklenmeyen dehalar birleştiğinde ortaya tek tablo çıkar: Bilim, kendi kurduğu kalenin içinde boğulmaktadır.

Dışarıdan kale ışıl ışıldır: sıralamalar, ödüller, PR videoları, sertifikalar, konferanslar… İçeride ise rutubet vardır: meraksızlık, risksizlik, eleştiri yokluğu.

Üniversiteler bilimi değil, bilimin suretini pazarlamaktadır.

Son Söz

Bilim, insanın Tanrı’ya ulaşma arzusunun dünyevi haliydi. Bugün devletin, şirketin ve ideolojinin meşruiyet aracına dönüşüyor.

Ama hâlâ kurtarılabilir. Yeter ki unvanın değil, merakın peşinden gidelim. Yeter ki “benim alanım değil” demek yerine “anlamak istiyorum” diyebilelim. Yeter ki eleştiriden korkmayalım.

Çünkü eleştiri durduğu gün bilim ölür; geriye yalnızca yeni bir din kalır. Ve o dinin adı artık bilimdir.

Kaynaklar
  1. Karataş, İ. H. (2024). Akademik eleştiri kültürü: Türkiye’de bir sorun mu var? Alanyazın Eğitim Bilimleri Eleştirel İnceleme Dergisi (CRES Journal), 5(2), vi ix. https://dergipark.org.tr/tr/pub/alanyazin/issue/86703

  2. Longino, H. E. (1990).Science as social knowledge: Values and objectivity in scientific inquiry. Princeton University Press. https://press.princeton.edu/books/paperback/9780691020518/science-as-social-knowledge

  3. Pack, J. M. (2015).Academics no longer think: How the neoliberalization of academia leads to thoughtlessness [Doktora tezi]. University of Oregon. https://scholarsbank.uoregon.edu/xmlui/handle/1794/19970

  4. Skordoulis, K. (2016). Science, knowledge production and social practice. Knowledge Cultures, 4(6), 289 305. https://www.researchgate.net/publication/311966842

  5. Vostal, F. (2025). A sociology of slow academia. Sociologický časopis / Czech Sociological Review. Advance online publication. https://doi.org/10.13060/csr.2025.016

  6. Lakatos, I., & Musgrave, A. (Eds.). (1970).Criticism and the growth of knowledge. Cambridge University Press. https://doi.org/10.1017/CBO9780511625398