🧭 Yenilenme Takıntısı: Medya Hafızayı Nasıl Siler?

“Yenilenme Takıntısı: Medya Hafızayı Nasıl Siler?” Görünürde her şey yenileniyor — ekranlar, yüzler, fikirler, duygular... Ama bu sonsuz yenilenme döngüsünde aslında neyi kaybediyoruz? Bu yazı, dijital çağın unutkanlık kültürünü; medyanın insanın hafızasını, sevgisini, güven duygusunu ve ahlak bilincini nasıl aşındırdığını inceliyor. Metroda, sofrada, okulda, ekranda — her yerde sessizce silinen bir belleğin hikâyesi bu. Psikomedya360’ın gözünden, “yenilenmenin” ardındaki unutuşun psikolojisine bir yolculuk. Hatırlamak artık bir direnişse, bu yazı o direnişin manifestosu.

Ahmet Turan YILDIZ

11/6/2025

Bir sabah daha uyandık.
Telefonlarımız yeniden başladı, ekranlarımız tazelendi.
Haber akışları değişti, yüzler değişti, sesler değişti.
Ama biz hâlâ aynı boşlukla güne başladık.
Yeni olanın içinde artık hiçbir şey yenilemiyor bizi.
Çünkü yenilenme takıntısı, sadece hafızamızı değil, insanlığımızı da siliyor.

📱 Güncellenmiş İnsan: Hatırlamayan Bir Zihin

Metroda, otobüs durağında, mutfakta, yatakta, herkesin elinde bir ekran.
Yaşlılar çocuklarının sesini videolarda arıyor, çocuklar sessizliğini emojilerle anlatıyor.
Evlerde artık konuşmalar değil, bildirim sesleri yankılanıyor.
Bir zamanlar yüz yüze kurulan bağlar, şimdi “görüldü” işaretine sıkışıyor.

Her şey kayıt altında, ama kimse hatırlamıyor.
Her şey paylaşılıyor, ama kimse yaşamıyor.
Ve biz farkında olmadan, “yeni”ye olan bağlılığımızla
kendimize olan bağımızı kaybediyoruz.

🧠 Hafızasızlaşma Kültürü: Her Şey Yenileniyor, Hiçbir Şey Kalmıyor

Medya her gün bize yeni bir yüz, yeni bir ses, yeni bir öfke sunuyor.
Ama hiçbir şeyin izi kalmıyor.
Bir trajedi yaşanıyor, birkaç saat konuşuluyor, sonra bir yenisi geliyor.
Görsel hafıza patlamış gibi, duygusal hafıza çürümüş gibi.

Artık sevmenin ne olduğunu da unuttuk.
Çünkü sevmek, sabır ister; oysa medya sabırsızdır.
Bir insanı, bir fikri, bir ülkeyi sevmek, hatırlamayı gerektirir
onun geçmişini, yarasını, emeğini…
Ama biz, yenisinin cazibesiyle, eskisini gömmeyi öğrendik.
İlişkiler “versiyon değiştiriyor”, duygular “güncelleniyor”,
vicdan bile “trend”e göre biçim alıyor.

💔 Güven, Ahlak ve Kendini Bilmek: Unutmanın En Derin Katmanı

Eskiden güven, birlikte geçirilen zamanın bir sonucu olurdu.
Şimdi bir cümlenin altına bırakılan kalp emojisi kadar yüzeysel.
Ahlak bile hızın dinine dönüştü.
“Görünür” olmak, “doğru” olmaktan önemli hale geldi.
Kimse neye inandığını, neyi savunduğunu, neye öfkelendiğini bilmiyor.
Herkes konuşuyor ama kimse kendi sesini duymuyor.

Ve belki de en acısı şu:
Artık kendimizi bile tanımıyoruz.
Kendimize ait bir yüz, bir düşünce, bir sessizlik bile kalmadı.
Çünkü her yenilenme, bir kimlik sıfırlaması demek.
Her “update”, bir benliğin silinmesi.
Medya, hafızamızı olduğu kadar kişiliğimizi de yeniden kodluyor.

⚙️ Yenilenmenin Ekonomisi, Unutmanın Ahlakı

Kapitalizm, yeniliği bir ibadet haline getirdi.
“Yeni model”, “yeni lider”, “yeni ilişki”, “yeni biz.”
Ama bu kadar çok yenilenmenin içinde, ahlakın özü kayboldu:
Süreklilik.
Bir fikre, bir değere, bir insana sadık kalabilmek artık eski moda.
Çünkü sadakat, hızla çelişiyor;
ahlak, algoritmayla uyum sağlamıyor.

Medya, bu yüzden bize “yenilenmeyi” öğretirken,
aslında unutturuyor:
Neyi savunduğumuzu, neye inandığımızı, neyi sevdimizi…

Psikomedya Yorumu: Unutmanın Estetiği

Bugün, her şeyin “yenilendiği” bir çağda yaşıyoruz ama
hiçbir şeyin olgunlaşmadığı bir dönemde.
Yeni fikirler eskimeden tüketiliyor, yeni insanlar tanınmadan kayboluyor.
Medya, belleği silerken vicdanı da sıfırlıyor.
Bu, sadece kültürel değil, varoluşsal bir felaket.

Psikomedya açısından bu süreç,
insanın kendisiyle olan ilişkisinin kopuşudur.
Hafıza, sadece bilgi değil;
insanın kendi iç yankısıdır.
O yankı sustuğunda, toplum da körleşir.
Bugün yaşadığımız şey, tam da budur:
Hatırlamayan, hissetmeyen, ama sürekli “yenilenen” bir topluluk.

💭 Son Söz: Hatırlamak Ahlaki Bir Görevdir

Belki de artık hatırlamak, bir insanlık direnişidir.
Bir sözü, bir yüzü, bir vefayı, bir değeri unutmamak…
Sevmenin, güvenmenin, ahlakın, kim olduğumuzu bilmenin
hâlâ mümkün olduğunu göstermek —
bu çağda devrimdir.

Medya bizi her sabah “yeniden başlatırken”,
biz hatırlamayı seçmeliyiz.
Çünkü hafıza, yalnızca geçmiş değil;
insan kalabilmenin son kalesidir.